Fantastik Bir Dünyada RPG
Siteye hoşgeldiniz. Üye olmadığınız süre zarfında, forumumuzu gezebilir, bilgi edinebilirsiniz. Lakin, üye olmadan hiçbir şekilde konulara cevap yazamaz, konu açamazsınız. Bu fantastik dünyada yerinizi alamazsınız. Sadece bir dakikanızı ayırarak, siteye üye olabilirsiniz. Bu fantastik dünyada, fantastik bir maceraya, hep beraber, fantastik bir giriş yapabilirsiniz. Sizi aramızda görmekten onur duyarız. Sevgiler, admininiz...
Fantastik Bir Dünyada RPG
Siteye hoşgeldiniz. Üye olmadığınız süre zarfında, forumumuzu gezebilir, bilgi edinebilirsiniz. Lakin, üye olmadan hiçbir şekilde konulara cevap yazamaz, konu açamazsınız. Bu fantastik dünyada yerinizi alamazsınız. Sadece bir dakikanızı ayırarak, siteye üye olabilirsiniz. Bu fantastik dünyada, fantastik bir maceraya, hep beraber, fantastik bir giriş yapabilirsiniz. Sizi aramızda görmekten onur duyarız. Sevgiler, admininiz...
Fantastik Bir Dünyada RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 ---Uyanış---

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 18, 2010 10:58 am

Ormandaki birinci gözden izlediğim şu çatışmanın ardından ne kadar çabuk geçmişti koskoca üç gün. Yaralı bir elfi kaçırırcasına kucaklayıp götürüvermiştim. Bu yapmaya pek alışkın olduğum bir şey değildi ama bir elfin daha sadece uyduruk kurallar ve düzenleri olan krallıklar yahut taraflar uğruna bir avuç her türden canlı tarafından katledilmesini izleyemezdim sadece. Bazıları bunu yumuşak yüreklilik olarak görür, iyi huylulukta olabilir. Ama orada ölmekten kurtarmadım onu, benim karşı durduğum şey canlıların öylesine kurulmuş, kendilerinin kafasından çıkmış bir düzendi. Yapabilsem bundan kurtarırdım tüm varlıkları. Ama kaçtım sadece, saklandım yüzüm bir daha görülmemek üzere, kendimi o garip düzenden korurum sandım herkesten uzak yaşayarak. Ne kadar da aldanmışım. Hani insanlar bazen hayal kurar ya, bazen büyüktür imparatorluk sahibi olmak gibi, bazen küçüktür bir bisiklet almak gibi, bazen imkânsızdır karşı cinsiyet olmayı dilemek gibi, bazen burnumuzun ucundadır mutlu olmayı dilemek gibi. Hayallerin yoktur iyisi kötüsü ancak safı vardır. En saf hayal zaten var olanı dilemekten geçer. Yok olanı dilemek de saflıktır, var edilemeyeceğini bile bile dilemek…

Göz gezdirdim evin içini, boş duvarlarındaki tahtaları inceledim. İki odaydı yalnızca, ancak genişti. İki oda zaten tek kişi için yeterliydi. Bir od oturmalık ve yemek bir oda ise yatma tarzı. Pek eşya yoktu, emin değilim ne kadarı eskiden kalma, olan eşyaların yarısı da silah zaten. Elfin yattığı, ondan öncede safi geceleri uyku tutarsa kullandığım yatağa göz gezdirdim. Azıcık eskimiş ama hala bir pamuk öbeğicesine yumuşak. Nadiren kullanırdım, yıldızlı geceler uyku tutturmazdı bana, beni çağırırlardı, gökteki o küçük parlak ışıklar göz kırparlardı. Sabahları ağaç tepelerinde dinlenirdim öyle zamanlar.

Evinizde fazla eşya bulundurmamanın iyi olduğu kadar kötü yönleri de vardır, misafir ağırlamanız gibi. Her şeyi yeniden başlarken tek kişilik düzene göre kurmuş ben, şimdi evde iki kişi varken nasıl götüreceğim derdine girmiştim. İki gündür arada iniltiler çıkararak uyumakta olan bu misafir, yemek konusunda pek dert açmamıştı başıma. Şaka bir yana ilgilenmiştim onunla ölmesin diye sürekli nabzına bakmış, yaralarını temizlemiş ve ateşini kontrol etmiştim, eğer yarası iltihaplanırsa teninin ısısı direk artabilirdi. Onu yavaşça giymekte olduğu farklı savaşçı kıyafetinden soyarken –belirtmeliyim ki sapık değilim özellikle de kendi cinsiyetime karşı- vücudu bir savaşçı için fazla sıskaydı, belki de uzun süredir içinde olduğu için pek yemek yiyememişti. Benden zayıf olduğu onu taşırken gözümden kaçmamıştı zaten. Boyu bir elfinkine göre idealdi, benim gibi fazlaca (!) uzun değildi yani. Uzun ve düz saçları vardı. Dengeliydi, öndeki yüzüne düşen parçalar hariç hepsi ayni uzunluktaydı. Yakışıklı sayılan yüzü yaşını pek belli etmiyordu açıkçası. Bedeninde birçok kesik ve yara vardı, kirik kemikleri saymıyorum bile, tüm bel ve karin bölgesini bandajlamak zorunda kalmıştım küçük ama sık kesikler yüzünden. Ancak sırtında bir yara vardı ki, gerçektende korkunç görünüyordu. Sol omzundan aşağı doğru çapraz giden bu yara anlaşılıyordu ki bu çatışmada değil daha önceki bir savaşında aldığı bir şeydi. Hani ölmediği için ‘şanslı gününde’ olduğu türden bir şey. Çoğu ‘daha önceden çok savaş görenlerin’ yaşadığı türden bir şey. Hafifçe inledi yine, bir şeyler mırıldandı ağız ucuyla, ama onu duymak ne mümkün. Duysam dahi ne yapabilirim ki zaten. Hafifçe oynattı vücudunu. Bekleyişim sona mı eriyordu yoksa? Uyanıyor muydu sahiden? Başıma çok bela açmadan onu buradan göndermek en iyisiydi…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 18, 2010 11:12 am

Gözlerini yavaşça açtı. Neler olduğunu anlamak için etrafa bakındı. Tanımadığı bir yerdeydi. Hızlıca doğruldu. Tam ayağa kalkmak için atılacaktı ki sargılar içindeki vücudunu gördü. Şaşırdı. Canının acısı azdı. Tuhaf denecek kadar az.
Kılıçlarını aradı gözleri. Bir duvara dayanmış duruyorlardı. Onları eline aldı. Biraz da olsa rahatlamıştı. Camdan dışarı baktı. Ormanın tanımadığı bir kesimindeydi.
En son ne hatırladığını düşünmeye çalıştı. Vücudunu bağlayan bir büyü yapılmıştı. Orkla yüz yüze bağlanmışlardı. Bunu anımsayınca yüzünü buruşturdu. Sonra kendinden geçmişti. Duraksadı. “Cüce krallığına çağırdı bir cüce beni.” Cücenin adını düşündü. “Azthur.” Bunu nasıl bildiğini kendine sormadı bile. “Ne biliyor olabilir ki? Neyi ne kadar bildiğini öğrenmem lazım. Eğer yanlış bir şeyler söylerse, geri dönüşü olmayan bir yola girilebilir. Hemen onun yanına gitmeliyim.” Kapıya doğru ilerledi. “Benim kıyafetlerim nerde?” kapıyı sinirle açtı. Bir yandan da kendisini buraya getiren kişiyi düşünüyordu. Diğerlerinin de orada olabileceği geldi aklına. Durdu. “Ya sorguya çekmek isterlerse? Bu sefer kurtuluşum da olmaz." Akıllı olması gerektiğini düşünüp, çevreyi dinlemeye başladı. Bir yandan hem kendine kıyafet hem de çıkış yolunu arıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 18, 2010 11:59 am

Soluklanmak için dışarı çıktım. Tüm bu ‘bak biriyle ilgileniyorum işleri’ beni yormuştu. Resmen başında nöbet tutmuştum. Bu bana uzun süredir kendim dışında kimseyi düşünmediğimi hatırlattı. Belki de kaderim yeniden kırılıyordur diye içimden geçirdim. Ben kaderde ‘kırılma noktaları’ olduğuna inanırdım. O anlarda siz fark etmeseniz bile düşünceleriniz, kişiliğiniz, davranışlarınız, gerekse duygularınız az da olsa değişirdi işte. Hayatimi değiştiren birçok kırılma yaşadım ben, geçmişim, ailem, savaşa katılmam, o ipek kadar narin kız, ihanetler, kaçışım… Ve benzeri bir sürü olay. Kırılmalar yaşadığım sürece devam edecek, işte bu da onlardan biri. Şimdi ne değişecek acaba, eskisi gibi olamaz her şey ama belki de…

İçerden gelen bir ses ile ruhum irkildi. Uzun süredir tek yaşayan biri olarak sessizliğe daha alışkındım. Tüm düşüncelerimin akıp gitmesini sağlayan bu ses içerde yatmakta olan yaralı elften geliyor olmalıydı. Ne yapıyordu içeride. Büyük bir şaşkınlık içinde olmalıydı zavallı elf. Ayak sesleri duyuluyordu, hâlbuki ayağa kalkmaması gerekirdi, yaralıydı tam iyileşememişti. Ama çok değerli bir ‘görevi’ tamamlamak istiyorsa onu tutmamalıydım. ‘Kendi hayatım pahasına…’ bu söz yüce bir sözdür, sorumluluk ister. Her neyse yine de şu içerdeki ‘aptalı’ durdurmalıydım bir şekilde. Bu hali ile gitmeye kalkarsa yine peşine düşecekler ve yine yaralanacaktı. Ne diye bilirdim ki? Neden ona bu kadar değer veriyordum? İstediğim tek şey kendi değerini anlamasıydı. Eğer anlayabilse saçma işlere kalkışmazdı zaten. Bunu herkes anlasaydı savaş içinde olmazdık dimi. İçeri daldım fazla düşünmeden, şaşıracaktı elbet ancak onu buraya birisinin getirmiş olması, burada yaşanabilir bir yer olması, burada zaten birilerinin var olduğunu göstermiş olmalıydı ona. Görünüşü baygın halinden çok farklıydı, sinirli ve aceleci birinin takındığı ifadeyi gördüm yüzünde. Çok fazla göz temasını sevmediğim için, istemsiz eğiverdim hafifçe başını. Hala kıyafetlerini bulamamıştı anlaşılan. Eline ise çoktan kılıçlarını almıştı, kendini savunmak için yapmıştı bunu belki de. Yabancı bir yerde uyanmıştı sonuçta, karşısına ne çıkacağını bilmeden. Ben de okuma sarılırdım böyle bir durumda bir tür güvence gibi. Lanet olsun… Onları öylece bırakmalıydım evin içinde, kim olduğunu bilmediği bir yabancıya hayli hayli saldırırdı. Silahları sivri ve uzundu, oldum olası sevemedim kılıç olayını. Bir iki kere tutmuşluğum olsa da tek bir okuma değişmem.

Onda ki –ve benim içeri ani girişiminde nedeniyle- şaşkınlığın vermiş olduğu o, an denecek kadar kısa zamandaki savunmasız boşluktan yararlandım bende. Yakınına gelip tek hamle ile kılıçları odanın diğer köşesine savurdum. Normalde olsa imkânsız gözüken bu hamle 3 günlük baygınlıktan yeni uyanmış, güçsüz düşmüş birine kolaylıkla uygulanabilir aslında. Fazlasıyla basit bir hamle, elinin tersiyle kılıçları tutan ellerine vurdum ve afalladı. Omzundan hafifçe bastırdım geriye doğru, bir iki adim geri, sonrada yavaşça aşağı düştü. Zaten çoğu kirik olan kaburgalarının kalan sağlamlarını da ben halletmeyeyim düşüncesi ile diğer elimi sırtına doladım. Böylece yere düşerken hem yumuşak düştü hem de sırtını yere vurmamış oldu. Ama dolayısıyla bende onun üzerinde yere paralel bir şekilde kalmak zorunda kaldım. Yüz yüze geldik, her ne kadar göz temasından nefrette etsem kaçamadım şu an. Bakışlarımı olabildiğince yumuşatmaya çalışıyordum oysaki ben, uzun süredir gülümsemeyi unutan yüzümdeki sert ifade ve keskin bakışlarım yerleşmiş gibiydi. Şu anda bulunduğumuz pozisyon bir yana dursun davranışlarım belki de yüzüm onu yeterince korkutmuş olabilirdi. En azından sesimi daha yumuşak bir havaya sokmaya çalıştım. İlle velâkin uzun süredir konuşmayı unutan ses tellerim inadına böylesine garip ve ürkütücü sesi çıkarmakta ısrarcıydı.

Sakın kıpırdama.

Out: offf -.- ...
Out2: düştüğümüz durumu anlamadiysan yarin anlatirim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 18, 2010 9:10 pm

“Şaşkınlık yaşadığım durumu anlatmakta yetersiz kalır.” Tam kapıyı açmıştı ki karşısında bir elf beliriverdi. Ellerine vurdu. Kılıçlar fırlarken kenara doğru, o kendisini omuzlarından bastırarak yere düşürdü. Ne olduğunu anlayamamanın verdiği rahatsızlıkla durdu kısa bir süre.

Sakın kıpırdama.

Bu sözleri o kadar sert söylemişti ki eğer başka bir şey yaparsa, kendisine vuracağını düşündü Esel. Kendisinden uzun ve iri elfin altında kalmıştı. “Hayatım boyunca kimseye bu kadar yakın olmamıştım. Özelliklede hem cinsime.” Dedi kendi kendine. Onun gözlerine baktı. Menekşe rengi gözlerini yumuşatmaya çalıştığı sert bakışlar korkunçlaştırıyordu. Bulunduğu durumdan iyice rahatsız olduğunu hissedince üzerindeki elfe bacağını bükerek vurdu ve onu yana devirmeye çalıştı. Bir yandan da ondan uzaklaşmaya çalışıyordu. “Anlaşılan canım yanacak.” Diye mırıldandı ve aniden sırtına saplanan ağrıyla kalakaldı. “Yine mi?”
Orkların işkencesi sırasında oluşan o yara, ara sıra kıpırdamasını engelleyen bir biçimde acı verirdi. Öyle bir acı ki, hiç kıpırdamadan dururdu öylece. Derin bir nefes alarak acının geçmesini beklemeye koyuldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 19, 2010 6:21 am

Yüzündeki huzursuz bir ifade, birkaç mırıldanış. Anlaşılan bulunduğu durumdan pekte mutlu değildi. Şuan ki pozisyonumuz benim de istediğim bir durum sayılmazdı zaten. Ama bu kadar yaralıyken hareket ediyor olması bir şanstı zaten. Kim bilir aklından neler geçiyordu ki bu derece huzursuz olmuştu? Hey! Onu oradan kurtaran ben değil miydim? Ona zarar vermeyeceğimi anlamış olmalıydı yahut sadece değerlerinden biri olduğumu geçiriyordu aklından, hani şu bilgi ve kendi ‘tarafı’ için onu kovalayıp hırpalayanlardan. Benim onlardan olmadığımı anlatmam için ne yapmalıydım, açıkçası bilmiyorum. Kendimi onun yerine koyduğumda da biri beni yere devirip üstüme çıksa, düşman olduğumu düşünmemek elimde olmazdı. Yani onu kurtaran bendim ancak maalesef şu ana kadar ki davranışlarım yanlış yönde ilerlemişti. Ama hiç açıklama fırsatımda olmamıştı doğru düzgün, bir iki dakika sakin duramamıştı şu yaralı elf. Aceleciydi. Şimdi ise onu hareket edemeyeceği bir hala sokmuştum ya, bu nedenle kıpırdamasını söylemiştim.

Aslında…h

Oh… Karnıma yediğim bu darbeyi beklemiyorum açıkçası. Diz atmıştı bana. Kendini savunacağı aklıma gelmişti, lâkin bu şekilde olacağı… Bile beş dakika olsa söz dinleyemez miydi? Bu kadar aşırı korkmamıştır umarım benden. Açıklamam yine yarım kaldı zaten. Yana çekildim sakince. Aklımdan ne geçiyor ben de bilmiyorum, onu ille de bu kadar kalamam sebepsiz aslında. Gitmek istiyorsa gitsin hemen. Ne bildiğinin peşinde değilim, ne de taşıdığı şeyin, her ne ise, onunda peşinde değilim. Artik hiçbir şey umurumda değil… Sinirlenmeye başlıyorum bu kötü. Derin bir nefes alıyorum elimi yüzüme kapattım. Ne kadar soğuk olsa da yerden kalkmak içimden gelmiyordu. Göz ucuyla baktım, beni üstünden atmıştı, kıyafetlerini de bulduktan sonra gitmeyecek miydi, yerinden niye hiç kıpırdamıyordu. Sivri parmaklarımı, uzun süredir kendim bakmaya çekindiğim yüzümden, koyu tenli yanaklarımdan yavaşça çektim. Titriyordu, ama kıpırdamıyordu.

Sen…

O, iyi miydi? Bu çok garipti, daha adını dahi bilmiyorum, öğrenmek için pek hevesli değildim ya. Ama ona yardım etmek istiyordum. Kendi bilerek yapıyordur diye bakindim bir süre ama kaskatı kesilmiş gibiydi, acıdan kıpırdayamıyordu. Hâlbuki çoğu yarasını iyileştirdim sanıyordum. Onun suçu, yani iki gün önce yaşadığı şeyi hatırlamıyor muydu? Aceleci kişiliği vardı en sevmediğim gibi. Tıpkı o ay yüzlü kızın kişiliği… ‘Hadi hadi’ derdi uzun saçlarını sallarken ardından da kıkırdayarak eklerdi ‘daha çabuk…’. Gülücük… Masum bir gülücüktü onun ki, aklından kötü bir şey geçirdiği asla tahmin edilemezdi. Biz elf değil miyiz sorusu geçerdi zihnimden o vakit. Daha uzun süremiz var, bu kadar hızlı yaşamayalım hayatı. Yanına, hemen başucuna diz çöktüm. Acı çeken suratındaki güzelliği izledim. Eskiden savaşta biri ölmeden önceki yüzü gibi hafif acili, daha sonra gözleri aralanır ve en sonunda da, ulaşmışlık görülür, ırkimin kendi kendine hiçbir zaman tadamadığı, tıpkı lanetlenmiş gibi sonsuza uzanan hayatımızın o son anı. Ama o ölmüyordu tabii ki, sadece acı ifadesi bile ne çok hatırlatıyordu her şeyi. Yüzüne doğru eğildim yavaşça, korkutmamak için en ağır hareketlerimi yapıyordum. Göz gözeydik, en sevmediğim şekilde. İnsanlar gözlerimden bir şeyler okur gibi gelirdi, işte kaçırırdım gözlerimi bende görmesinler içimi. Onun çektiği acıyı görebiliyordum mesela, gri gözlerinden. Peki, o benimkilerden ne görüyordu. Çekinmezdim hiç kimseden –zaten bu derin ormanda küçük kulübede yalnız olmanın avantajı. Eğildim biraz daha…

Şak!

İndirdiğim tokatn sesiydi bu. Biraz sert olmuştu anlaşılan sesi gür çıkmıştı. Çok can yakmadan kendine getirmek için atmıştım, masumca. Amacıma ulaşmıştım galiba, Gözleri açılmış bir iki kez hızlıca kırpmıştı. Kolumu boynuna doladım. Hafifçe doğrulttum önce, hemen ardından diğer kolumu da bacaklarının o büklüm yerine, dizlerinin altındaki kıvrım bölgesine attım bir hamle ile kalktım ayağa. Biraz sarsılmış olacak ki hafif bir inilti gibi bir ses geldi ağzından. İlerleyip yine o eski yatağa bıraktım yavaşçasına. Hala başucundaydım ancak çöküp oturmadım bu sefer ayaktaydım. Sağ elimi alnına koydum ama gözlerini de kapatıyordu elim. Biraz sıcaktı ama tehlikeli durmuyordu. Sesimi bu sefer daha yumuşaktı, belki de artık ben daha sakindim.

Sakinleş…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 19, 2010 6:59 am

Acı! Tek hissedebildiği buydu. Sırtındaki yara bazen saatlerce kıpırdamadan kalmasına neden olurdu. “Kahretsin.” Diye düşündü. Sonra tekme attığı elfin kalktığını hissetti. Yanına geldi ve suratına baktı. Yavaş hareket ediyordu. “Niye ki?”
Sonra birden

Şak!

Acıyla irkildi. Gözlerini kırpıştırdı. “Bana vurdu mu?” yanağındaki acı, sırtındakiyle birleşince, ilk defa olmasa da savaş işinin kendisine uygun olmadığını düşündü. Elf onu kucağına alırken inledi. Canı o kadar yanıyordu ki! “Bunun amacı ne?” elini alnına koyunca Esel şaşırdı. “Kafasını koparsam hiç fena olmaz.” Diye düşündü. 150 yıl kadar önce kendi elleriyle yapmış olduğu kılıçlarını aradı gözleri. Duvarın dibinde yatıyorlardı. Kızmaya başladığını hissetti. Kendisi burada yatarken, kim bilir dışarıda neler değişiyordu. Sırtındaki ağrı hafiflemeye başladı. Rahat bir nefes alabildi sonunda. “Bu beyinsiz, yalnızlıktan kafayı yemiş.” Onun menekşe rengi gözlerine baktı. Hala rahatsız edici görünüyorlardı ama sanki öyle görünmelerinden hoşlanmıyormuş gibiydi.

Sakinleş…

“Dalga mı geçiyor bu? Öldürmeyi sevmem ama nedense onun kanıyla bir elfe hiç yakışmayacak kadar vahşi şeyler yapasım geldi.” Durdu ve ona baktı. “Madem benimle ilgili planları vardı. Anlatsın o zaman!”
Kaşlarından birini kaldırdı. “Sende kimsin?”
Bunu gerçekten de sert bir sesle söylemişti. Birkaç dakika içinde olanlar ona da mantıksız geliyordu fakat her şey refleks ile yapılmıştı. Onun sakinleştiğini görünce “artık konuşma zamanı geldi şu vahşiyle. Beni kesip yemeden” durdu. Orklar ona işkence ederken olanları hatırladı. “O bir elf. Beni yemez.” yinede hala rahatsızdı. Orklar tarafından köhne bir zindanda işkence görmüş ve yenmeye çalışılmış birinin böyle olması normaldi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 19, 2010 7:55 am

Huzursuz bir tavır içerisindeydi hala bunun nedeni de ona hiçbir şey açıklayacak süre bulamamamdandı. İki tarafı da suçlu sayabilirdik bu sefer. Aslında bu derece kani koyan biri değilim normalde. İyi ve kötü ayrımı yoktur bence. Sadece seçtiklerimiz bizi bir yere yönlendirir. Bazen seçim olmadığı da düşünebilir ama her zaman vardır. Bazen gizli bazen açık, bazen çok bazen azda olsa hep orada bir yerlerdedir. Tıpkı o ay yüzlü kızın o seçimi yaparken sonunun ne olacağını bilmesi gibiydi benimkiler, ön görüşlü. Ama bazılarınki bilgisizce olur, düşünmeden, anlık, kan akıtırken mesela düşünemez çoğu zaman, o günahı nasıl sırtlanacağını.

Tavırları değişkendi bu elfin, ona her davranışım geri sıçrıyordu adeta. Eğer düzenli, tıpkı hatasız çizilmiş bir çizgi gibi olsaydı o zaman nasıl davranacağımı bilirdim. İlle velâkin kimse dümdüz bir çizgi yapamazdı davranışlarını. Herkeste inişler ve çıkışlar vardı ama bu kadar belirgin olduğu anlar nadir olurdu genelde. He mi böyleydi yoksa o anlardan birine mi rast gelmiştim tamda.

“Sende kimsin?”

Bilerek mi söylemişti bu sözleri, yani cidden bu kadar meraklı mıydı, yoksa sadece eften püften aklına hiç bir şey gelmediği için mi attırmıştı? Yani durup da düşünemeyecek kadar doldurmuş muydu kafasını? Anlayamaz mıydı uzun kulaklarımdan benim bir elf olduğu mu? Ya bu ıssız ormanda, şu küçücük kulübedeki iki kişi olduğumuz için görememişti onu kurtaran kişi olduğumu. Gözlerimden ve sesimden çıkaramamıştır savaşçı olduğumu. Peki, ben kendimi nasıl tanıtmalıydım ona? Sahte ad soyad yeterli olur muydu? Yoksa elf dilindeki adımı yüzüne haykırmam gerekiyordu. Lakabımı söylesem tanır mıydı? Ne iş yaptığımı söylesem. Ya da benim bile bilmememe rağmen, ona burada ne yaptığımı, ne aradığı mı, ne bulmayı umduğumu mu söyleseydim. Neden kaçtığım peki mesela?

Ben…

Çok komik kendimi tanımlamakta güçlük çekiyorum… Uzun süredir –gerçi çokta uzun değil- o güzelim kız gözlerimin önünde yok olduğundan beridir bende tanımıyorum kim olduğumu. Beni tanımlayan parçam gitti sanki. Duraksadıktan sonra ne diyeceğime karar vermiş gibi cevap bekleyen elfin suratına baktım.

Ben, ben bir elfim, seni o karmaşadan tutup çeken bendim.

out: OTL gomen.. gomen...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 19, 2010 8:10 am

Sanki böyle bir soru beklemiyormuş gibiydi. “Ne yani tanımadığım bir yerdeyim ve gördüğüm tek kişiye kim olduğunu sormam garip miydi?” durdu. “Harbiden üşütmüş.”

Ben…

“EEE!” dercesine yüzüne baktı. Sanki kendini tanımlamakta zorluk çekiyormuş gibiydi. “Koca ormanda düşe düşe bu tuhafın yanına mı düştüm?”

Ben, ben bir elfim, seni o karmaşadan tutup çeken bendim.

“Gerçekten de elf olduğunu anlamadığımı mı sandı? Uzun zamandır yalnız yaşıyor olmalı. Ayrıca o karmaşadan çeken de ne demek? Yani beni oradan kaçırdı mı?” Şaşkınlıkla kalakaldığını hissetti. “Kesin kim olduğumu biliyor. Yoksa neden kaçırsın ki beni?” rahatsız olduğunu hissetti.

-“Benim kim olduğumu biliyor musun ve ayrıca neden beni, senin deyişinle, karmaşadan kurtardın?”

Aslında ilk soruya evet derse, ikincinin cevabı da belli olacaktı. “Kahretsin.” Diye düşündü. “Yapmam gereken şeyler var ve ben burada yalnızlıktan üşütmüş bir elfle kaldım. Buradan ayrılmam ve önce şu bir şeyler biliyor olabilecek cücenin yanına, sonra da elf kraliçesine gitmeliyim. Umarım yolda o insanı görmem. Yoksa cevaplarım onu pek memnun etmeyecek.”
Yüzüne düşmüş saçlarına üfledi. Sırtındaki ağrı neredeyse geçmek üzereydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 19, 2010 10:19 pm

Yere attım kendimi, sert bir şekilde oturdum, sırtımı yatağa dayadım ama yüzüm öne doğru eğikti. Az önce söylediklerim ve düşündüklerim, yine yine her zaman hayatımdaki o korkunç günü aklıma getirip kendime acı çektiriyordum. Ellerimle kapadım suratımın hepsini. Böylece bilemezdi hiç kimse, ne kadar acı çektiğimi, gülüyor muydum yoksa ağlıyor muydum? İkisi de bir yerde büyük bir hırpalanış ifadesi değil miydi? Uzaklaşsam da ne kadar kaçarsam kaçayım, unutamadığım anılarım beni hapsediyor, bir bataklık gibi onlara gömülüyorum. Artik düşünmek istemiyorum, yarım şekilde var olmak istemiyorum… Neden, niçin o gün benim yaşamım da son bulmadı ki?

“Benim kim olduğumu biliyor musun ve ayrıca neden beni, senin deyişinle, karmaşadan kurtardın?”

Ben… İnan ki bunun cevabini bilmiyordum. Oradayken, uzun süredir yokluğunu hissettiğim bir his doğdu içime. Varlık ve yokluk. Savaş ve ölüm… Gözlerimin önünde yaşanması bile beni heyecanlandırdı. Tamamen içgüdülerimdeydim o an. Monoton bir yaşamı bırakıp yine daldım oraya ve nedenini bilmesem de yaralı elfi kurtardım orada. Başka biri de olabilirdi, farklı bir zaman diliminde. Ama herkes bu elfin peşindeydi, sanki altın bir ödülcesine. Peki ya o ne düşünüyordu kim bilir. Eğer onun kim olduğunu biliyorsam ne sakladığını da biliyorum demektir gibi bir şeyler. Dolayısıyla onu kurtarış nedenim –elindeki her ne ise- ona sahip olmaktı. Ama hayır. Dedim ya herhangi birinden farklı değil benim için o.

Ben senin kim olduğunu bilmiyorum, diğerlerinin neyin peşinde olduğunu bilmediğim gibi.

Bu cevap onu tatmin eder miydi yoksa daha çok sorulara mı yol açardı. O halde o sormadan cevaplasam çok daha iyi olacaktı. Tabii bu sırada kafamı ona çevirmemiştim, hala yerde oturuyordum, yüzüm iki elimle örtük bir şekilde. Önce soruyu ben kendime sordum yoksa bir cevap bulamayacaktım. ‘Neden onu oradan kurtardım?’ Oradaki çatışmayı düşündüm bir süre, Orklari, büyücüleri, yaralı elfin sürüklenişini. Sonra uygun olduğu düşündüğüm şeyleri arka arkaya sıraladım. Belki ilk başta sorup da cevabini alamadığı sorununda yanıtı bu söylediklerim içindeydi.

Seni kurtarmamım hiçbir nedeni yok. Ben, sizin tabirinizle bir ‘kaçağım’. Uzun süredir savaşmıyorum. Taraflara inanmam. Bu nedenle sendeki o ‘çok değerli şeyin’ de peşinde değilim.

Oldu artik içimdeki her şeyi söylemiştim. Ellerimi yüzümden çekip yine ayağa kalktım. Ona doğru döndüm. Daha az önce kıvranırken şimdi yine gitmesi mi gerekiyordu. O bir ‘yaralıydı’. Bu sefer bilinçli bir şekilde sert bir bakış fırlattım. Deminki karmaşada hala kıyafetlerini bulamamış olmasından dolayı çıplak olan vücudunu bir örtüyle örttüm. Peki, şimdi ne demeliydim? Onu ikna edemezsem bu haliyle gidecekti nasıl olsa.

Daha iyisindir umarım. Bir süre burada kal, dinlen…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeCuma Ağus. 20, 2010 2:19 am

Onun yere oturduğunu gördü Esel. Elleriyle yüzünü kapamıştı. Soruyu duyunca da düşünmüştü. Sonra onun kırgın sesini duydu:

Ben senin kim olduğunu bilmiyorum, diğerlerinin neyin peşinde olduğunu bilmediğim gibi.

Bu gerçek olabilir mi? Tuhaf düşünceler beynini zorlarken, derin bir nefes aldı. O tekrar konuştu:

Seni kurtarmamım hiçbir nedeni yok. Ben, sizin tabirinizle bir ‘kaçağım’. Uzun süredir savaşmıyorum. Taraflara inanmam. Bu nedenle sendeki o ‘çok değerli şeyin’ de peşinde değilim.

Kaçak? “Böyle bir yerde yaşamasından belliydi.” Diye düşündü. Sonra gülesi geldiğini fark etti. “Bendeki değerli şey.” Kendini tuttu. Bu sırada Esel, adını bilmediği kurtarıcısının ayağa kalktığını gördü. Kendisine kötü bir bakış atmıştı. Ardından da üzerini örtmüştü. Esel irkildiğini fark ettirmemeye çalıştı.

Daha iyisindir umarım. Bir süre burada kal, dinlen…

“O tokattan sonra mı?” Esel plan kurmaya başladı. “Adamım bunu sana ödeteceğim.” Normalde intikamdan hiç hoşlanmamasına rağmen bu üşütük elfe, eğer yanında bir canlı istiyorsa daha farklı davranması gerektiğini öğretmek zorunda kalacaktı. Kaşlarını kaldırdı ve:

“İyiyim. Hem de çok.” Oradan ayrılma konusunda bir şey söylememişti. Kendisine kalsa hemen o an yollara düşerdi fakat elfin onu bırakacağından şüpheliydi. Derin bir nefes aldı.

“Bana adını söyleyecek misin?” dedi.
Normalde adını öğrenmese de olurdu yinede her bilginin önemli olduğunu yaşayarak öğrenmişti. En ufak bir bilgi bile. “Umarım beni bulursun Stacia. Ama bunun için dışarı çıkmalıyım.”
“Şu yaralı elfi açlıktan öldürmeden bir şeyler yap.” Amacı bu sözlerle elfi uzaklaştırmaktı. “Ayrıca eşyalarımı versen hiç de fena olmaz.”
Eğer dışarı çıkabilirse, uzak kalmasına rağmen istediği bilgileri alabileceğini düşündü Esel.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeCuma Ağus. 20, 2010 9:17 am

“İyiyim. Hem de çok.”

Nedenini bilemem elbette ancak bu sözleri duymak çok içimi rahatlatmıştı. Uzun süredir ona bakıyordum, en azından kendime baktığımdan çok bakmıştım ona. Şimdi böyle o uyanık iken, onun azından duymak daha da bir rahatlatıcıydı elbette. Biran için içimden kahkaha atmak bile geldi sayılır. Ama bedenim nasıl olduğunu unutmuş olacak ki dışa vuramadım. Sanki her şey yoluna giriyor gibiydi, en azından uyandıktan sonra tehlikeli kaçış harekâtlarından pek bir eser kalmamıştı. Sorular başlamıştı şimdide, arkası kesilmeyen sorular, istediği cevabi alamaz ise benden şüphe duyacağı türdekiler.

“Bana adını söyleyecek misin?”

Ne meraklı bir kişilik. Hala pek değeri olmayan, bana seslenmek dışında başka bir yerde kullanamayacağı o iki kelimenin mi peşindeydi? Gerçi adımı birinin ağzından duymayalı çok olmuştu. İnsanların arasına sıvışmak için sahte bir isim altındaydım. Kendi uydurmuş olmama rağmen pekte beğenimi kazanmayan bir addı. Elbette hiçbiri gerçek, elfçe olan, söylenirken bile kulağa hoş gelen adımın yerini tutamazdı. Ama o masum kızın, ağzından kan sızarken, gözleri kapanmadan önce söylediği adımı tekrar ağzıma almaya zorlanıyordum. Sahte ismimle devam ettim.

"Yamasuke Eiji."

Eğer gerçeğini merak ederse diye onu da söylemeli miydim, her ne kadar zor olsa da, sahte bir isim ile benden daha da fazla şüphelenmesini istemezdim açıkça. Yine da o sormadığı sürece tekrar tekrar ağzıma almaya pek hevesli değildim ben.

“Şu yaralı elfi açlıktan öldürmeden bir şeyler yap.”

Huzursuz. Tek kelimeyle huzursuz çıkıyordu sesi. Oysa aramız biraz daha düzelmiş olmasını umuyordum ben. Aklımda bir şeyler vardı elbet ta ki o eline silahlarını alıp, yaralı halini takmadan gitmeye çalışana kadar. Hemen bir kaba evde hazır bulunan bir kovadan su doldurdum ve ona uzattım.

“Ayrıca eşyalarımı versen hiç de fena olmaz.”

Eşya derken kıyafetlerini mi kastediyordu? Evet, hala ince bir örtünün arkasındaki bedeni çıplaktı. Ancak kıyafetleri de o çatışmada büyük ölçüde hasar görmüştü. Bazı yerleri parçalanmıştı. Şimdilik onları giymemeliydi. Ama elbette bu çıplak dolaşacakta demek değildi. Yedekte tuttuğum sade –yani desensiz- bej rengi ama kaliteli ipekten yapılma olan giysiyi ona uzattım, çok büyük ya da küçük gelmeyeceğini umarak. Giyinmesi için biraz süre, ben de o sırada yemek için bir şeyler yapsam iyi olacak.

"Taze balıklar, karnımızı iyi doyuracak."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeCuma Ağus. 20, 2010 9:44 am

Yamasuke Eiji.

Tam onun ismi hakkında düşünüyordu ki önüne konan kovaya görünce Esel. “Ne yapmamı istiyor bununla? Yıkanmamı mı?” Sonra onun verdiği ipek kıyafete baktı bir süre.

"Taze balıklar, karnımızı iyi doyuracak."

Esel hızla kafasını kaldırdı. “Balık derken? Yo hayır, ciddi olamaz. Et mi yiyor bu? Gerçekten de” Esel midesinin havalandığını hissetti. “bir elf ne zamandır et yiyebiliyor?” Onun kendisini yalnız bırakmasından faydalanarak, işlerini halletti ve kıyafetlerini giydi. Kendisine büyük gelmişti. Yerde sürünen paçalarına bakarak “İpeğe yazık olacak!” kollarını kıvırdı. “İğrenç. Hiç bu kadar aşağılanmamıştım.” Durdu. Aslında daha kötülerini de yaşamıştı. Başını iki yana sallayarak, elfe görünmeden çıkış yolunu aradı.
Bulabildiğinde ise ondan mutlusu yoktu. Çimenlere basarak ev gibi olan o garip yerden uzaklaştı. Derin bir nefes aldı ve güldü. Rahatlamıştı.
Zihnini ve vücudunu dinlendirmek için, bedenini esnetmeye ve dışarıdan bakıldığında tuhaf denilebilecek hareketler yapmaya başladı. Tamamen rahatladığını hissettiği sırada, ormanın içinden çıkan atını gördü. Hemen toparlandı. Atı yanına gelince de ona sarıldı. Güldü. Atının boynunu okşarken atı onun bej rengi kıyafetine bakıyor gibiydi. “Benim değil rahat ol ve kısa bir süre burada kalacağız.” Atını serbest bıraktı. At biraz uzaklaştı ve rahat bir biçimde etrafı gezinmeye başladı. Esel hareketlerine geri döndü. Uzun bir süre sessizlikle oturduktan sonra gökyüzünden bir ses geldi. Kafasını kaldırınca ikinci ve son hayvanının geldiğini fark etti. Kolunu uzattı. Hayvan bacağının birini uzattı. Esel bacağına sarılı kâğıdı aldı ve okudu. Sonrada gülümsedi ve rahat bir nefes verdi. Hayır, değişen bir şey yoktu. Şahinine bakınca onun yorulduğunu fark etti. Yere oturdu ve onu okşadı. “Stacia.” Diye mırıldandı. Sonra atı İlphukiir’e baktı. “Artık ailemiz toplandı.” Güldü melodik bir sesle.
Etrafına bakındı. Burası gerçekten de güzel bir yerdi. İyice sakinleştiğini hissetti. Gülümsedi ve gözlerini kapattı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeCuma Ağus. 20, 2010 5:23 pm

İçeri gidip döndüğüm o kısa süre de, hani yemeği hazırlamak için gitmiştim, yine kaçıvermişti o elf. Döndüğümde oda bomboştu. Artik şaşırmıyorum pek, onun istediği gibi olsun kaçarsa kaçsın. Madem çok önemli işleri var onlarla ilgilensin tabi. Bir süre sonra ormanda, açlıktan dolayı yarı baygın yıkıldığında onunla kimse ilgilenmeyecektir. Hatta daha da kötüsü bu ormanda yaşayan her türlüden canlı onu hırpalamaya çalışacaktır. Kendisinin seçtiği yol beni ilgilendirmez, ama yinede vicdanım el vermiyor bir türlü. Ne zamandır bu kadar duygusal bir adam oldum ben? Bir kişi geldi diye içimdeki devasa yalnızlık bulutu dağılmamıştır herhalde. Ne diye bilirim ki yemeğe de ziyan olacak. Normalde pek önemsemediğimden midir nedir, Yemek çok az aklıma geliyor. Buraya gediğimden beri bir hayli zayıfladım. Bir ara benimde eski gücüme dönmem gerekiyor. Savaşlara katılmıyor olsam bile bünyemden düşmek istemiyorum. İsmimi öğrenip kaçan elfte cabası. Onu bulsam fena olmaz aslında.

Dışarı çıktığımda hemen kapıya yakin bir yerde bir ağacın altında onu görüyorum. Yerde oturuyor hiç kıpırdamadan. Ne yapıyor orada? Sırtı bana dönük olduğu için tek gördüğüm şu beyaz uzun saçları. Ben de bekliyorum bir süre, belki hareket eder diye. Seslenmek istiyorum ama adını öğrenmedim bile. Sorsam söyler miydi o vakit, yoksa aşağılar mıydı? Pek bilemedim, belki ileride öğrenirim bizzat yaşayarak. Yanına gittim sessiz adımlarla. Tam arkasındayken durdum, kendimi biraz garip hissettim. Birini mi dikizliyorum ne? Öne doğru eğildim Gözleri kapalıydı. Yüzü benimkine oranla açık tenliydi, saçlarından bir tutamı yüzünün önüne düşmekte inat ediyordu. Kapalıyken göz kapakları uzun ve düzgün kirpikleri belli oluyordu. Yüzü böylesine huzurlu gözüküyordu. Gözleri açıkken, kulübenin içinde yaptığı surat ifadesi gibi değil. Bende yere çöktüm ona çarpmadan. Sırtımı onun sırtına çevirerek oturdum ancak meditasyonunu bozmamak için yaslamadım. Ne yapsaydım? Aslında onu uyandırabilirdim ama anlık huzurunu bozacak kadar, pis huylu lanet bir kişiliğim yoktu en azından. Daha yeni baygın bir durumdan kurtulmuşken dışarı çıkıp meditasyon yapmak pek de iyi bir fikirde sayılmazdı zaten. Yinede istediği gibi olsun kabul. Gözlerimi kapadım. Etrafı dinlemeye başladım. Bir kuş öteki ağacın dalından uçtu önce, hafif bir meltem ağaçların yeşil yapraklarını yokladı, çalıların arasından bir şey geçti hızlıca. Bir sincap olabilir. Bir daha esti rüzgâr, güçlü ama uysal, bedenimin etrafından dolaşarak. Saçlarım uçuştu hafifçe. Eskiden antrenmanda çalışırdık gözümüz kapalı. Doğayı dinlemeyi öğrenmeliydik. İlk başta ne kadar zorlanmamda öğreniveriyor insan yavaş yavaş…

Düşüncelere daldım yine doğayı dinlerken. O masum kız yine ziyaret ediyordu belki de. Eski anılarımdan biriydi. Birlikte meditasyon çalışıyorduk. Ya da tek gözümü açıp da onun bana baktığını görene kadar öyle sanıyordum. Kıkırdamıştı, kısık bir şekilde. Sonra bir de avutmaya çalışmıştı beni, ama moralim bozulmuştu bir kere. Ayni sözler bu sefer farklı amaç için kullanılıyordu. ‘Hadi ama…’ Sonra bir iki kez tekrarladı, arada bir şeyler mırıldamayı sürdürdü, gülerek. Bense tavır takınmış bir halde, onu umursamamaya çalışıyordum. Ne olduysa bir anda gülümsemeyi bıraktı. İşte ilk defa onun hüzünlü tarafını gördüm. Yüzünde gülümsemesi yokken farklıydı ama normal hali kadar, ayni olmayan değişik bir güzellikteydi. Gözleri hafif aralıkken hatırlıyorum, büyük ve parlak gözleri. Hafifçe aralık, ama alımlı gökyüzü rengi hala gözüküyor. Hala parlak ama sanki gözyaşından vuran yansıma gibi. Mahzun durmasına rağmen yüzüne oturduğu hafif gülümseme, onun her zaman yaptığı bir şeye işaret ediyor gibi. Bu anlık keder, ruhumu sarsıyor, içimde bir şeyleri parçalıyor. Bu yüzü mutlu görmeye alışkın olan ben, endişe ediyor ani bir şekilde. Sanki bir anda hava soğumuş, bir daha güneş açmayacakmış ve ayni anda tüm güller solmuş gibi duran ifadesi, beklide benim tepkim yahut dik dik bakan gözlerim yüzünden dağılıyor. Önce bir şaşkın sonra da –artik nasıl bir ifadeye girdiysem- dalga geçercesine gülmeye başlıyor. İşte o zaman aslında onunda içinde kopmakta olan fırtınaları anlıyorum. Dindirmek istiyorum onları. Yine dalgaya alındığım için yüzümün buruşturan, o soğuk ifadeyi takındığımda, benden özür diliyor. İnce küçük elini, onunkine oranla büyük olan elimin üzerine koyuyor. Ten renklerimiz farklı, onunki neredeyse beyaz. Neredeyse bir kuş tüyü kadar hafif olan eline takılıyor bir süre gözlerim, sonra yeniden meditasyon yapmaya razı oluyorum, nasıl kırabilirim böylesine narin, güzel bir çiçeği.

Arkamdan gelen bir sesle kurtuluyorum derin düşüncelerden, anımda burada sona eriyor zaten. Onun yüzü yavaşça yok oluyor…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeC.tesi Ağus. 21, 2010 1:05 am

Onun geldiğini ve arkasına oturduğunu fark etmişti Esel. Hiç bir şey söylemeden kucağındaki şahini okşamaya devam etti. Sonra birden:
-“Adım Esel Thamior Galanodel.”

Eğer yüzelli iki yüz yıldır yalnız başına yaşamıyorsa adını duymuş olabileceğini düşündü. “Artık bilsede fark etmez. Yarın buradan gideceğim. Yeterince iyileştim.”
Gerçekten de yaraları neredeyse geçmek üzereydi. Biri hariç. Sırtındaki o kesik binlerce yıl yaşasa da geçecek gibi değildi. Derin bir nefes aldı. Bu sırada kucağındaki kuş havalandı ve bir dala konup sahibine bakmaya başladı. Esel atına kısa bir bakış attı. Sonra da arkasında oturan elfe döndü. Dikkatlice ona baktı. Onun neden yalnız yaşamayı seçtiğini bilmiyordu. Aslında umrunda olduğu da söylenemezdi.
-“Yarın buradan gideceğim.” Dedi kararlı bir sesle.
Normalde elf kendisini bırakmamaya karar verirse, gerçekten de hiç hoş olmayacağını düşündü.
Ayağa kalktı ve elfe tekrar baktı.
-“Yamasuke.” Dedi. Tuhaf ama ona güvenmişti. “Benimle gelmek ister misin?”

“Madem önemsemiyor ilginç bir arkadaş olabilir.” Esel onun cevabını beklerken, birkaç adım uzaklaşmıştı. Çıplak ayakları çimenlere değiyordu. Uzun zamandır hiç huzur duymadığını hatırladı. Ozan olduğu zamanları düşündü. Artık o anlar o kadar uzaktı ki. Bir müzik aleti görmeyeli, güzel bir şarkı dinlemeyeli çok olmuştu. Derin bir nefes aldı. Epey sakinleşmişti. Üzerindeki kıyafeti tekrar kıvırdı yerlere sürünmesin diye. Vücudunu esnetti sağa sola. Sonra da düşüncelere daldı yanındaki elfen cevap beklediğini unutarak.

“Siyah, kötü bir zindan… Umutsuzluk çığlıkları. Acı! Ama sıradan bir acı değil. Özellikle çirkinleştirilmiş, özellikle büyülenmiş bir kılıç ve sırtına açılan o büyük yara. Zaten zayıf olan vücudu o zamandan beri çok değişmişti. Artık yaraları daha yavaş iyileşiyordu. Bir savaşçı bedenine sahip değildi çünkü asla bir savaşçı olmak istememişti.”

Artık bunların çok geç olduğunu düşündü. Sinirleri gerilmişti. Sakinleşmek için etrafa bakındı. Gerçekten de uzun bir yolu vardı ve o yol bitmeden asla huzur duyamayacaktı. Gitmesi gereken yerleri düşündü. Kesinlikle yanına birilerini bulmalıydı. O anda aklına tekrar elf gelmişti. Bakışları ona çevrildi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 25, 2010 5:50 am

“Adım Esel Tharmior Galanodel.”

Beni o dünyadan çekip atan kelimeler işte bunlardı. ‘Çekip alan’ değil ‘çekip, atan’. Çünkü bu sözler beklide içimde gizliden gizliye büyüyen o özlem duygusunu, yüreğimde kabaran eski güzel duygularımı bir kenara, önemsiz bir çöpmüşçesine atıveriyordu, hani şu üstü çizgili kâğıtları buruşturup uzaktan atarak bir kov anin içine girmesini umduğumuz gibi. Ayrica niye adini söylüyordu ki, gerçekten ama gerçekten adini bilmemin bir önemi yoktu, bunu göremiyor muydu? Ad, lakap öylesine konulmuş şeyler dışında hiçbir şey ifade etmez, aynı adı alan birçok varlıkta bulabilirim. Ama inanın hepside birbirinden farklı özellik taşır. Ayrıca bunlar bir kenara, tabiri uygunsa benim ezberim çok düşüktür. Garip bir şekilde görsel ezberim yüksektir, sanki önümde gördüğüm hiçbir şeyi, ne bir yüzü, ne bir anıyı, ne bir savaşı, ne akıtılan onca kani unutamayacakçasına. Ancak söylenen bir şeyi hatırlayamıyorum, tıpkı isimleri hatırlayamam gibi. Bu nedenle hayatımdaki birçok kişiyi, ilk tanıştığımız yere göre hatırlarım. İsmini hatırlayıp, yüzünü hatırlamaktan daha iyi en azından. Kendim lakap takmayı da denedim uzun bir süre evvel, yine de olmuyor olmuyor.

“Yarın buradan gideceğim.”

Bu belli bir şeydi zaten. Uyandığı andan itibaren tekrarlıyordu sanki aynı sözcükleri. Anlaşılan hiçbir şey değiştiremezdi bu elfin kafasındakileri. Tıpkı kendi gibiydi kafasına koyduğu şeyi yerine getirirdi. ‘Elfler böyledir.’ Elf olmakla hep gurur duymuştum zaten. Bu sefer sesi pek kararlıydı, tıpkı bir kişi kendi adini söylerken nasıl tereddütte düşmüyorsa –bazı zamanlarda bana olduğu gibi- o derece sakin ve duru çıkıyordu sesinin tonu. Üstelemenin hiçbir anlamı yoktu böyle anlarda yahut düşman kesiliverirdik anında. Ama o yaraların iyileşmesi için üç baygın gün artı bir gece yetecek miydi, peki o uyuşuk bedeninin toplanması için bir kâse yemek ve biraz uyku? Onu azda olsa ikna etme çabalarım bu derece ters tepmişken üstelemek boşunaydı. Hiçten dolayı bir düşman daha edinmek boşunaydı. Burada kendimi kapatıp unutmaya çabalanmak boşunaydı. Hayat akıcı bir şeydir. Hiçbir zaman durmaz ve tekrar etmez. Bu elfe kendim açısından yeterince güven kazandıramadığım için ayrılıyor saydı dahi haklıydı. Bana kendim bile güvenmezdim, içimden ne çıkacağını bilirken bilmiyordu oynardım. Gariptir ya niye bu elfe bu kadar yapışmış, onu bırakmamak istememiştim. Ve hala içimde aynı duygular olmasına rağmen mantıklı olanı yapmayı direten beynim, kazandı bu maçı. İçgüdülerimde hem aynı yöndeydi hem de onu kollamamı istiyordu. İşte o zaman onların ne anlatmaya çalıştığını anlamıştım. Bu elfi bırakacak ama bir yandan onu takip edecektim. Belki de sayılınca çok görülmeyen burada geçirmiş olduğum günler, beynim ve bedenim –hatta ruhum- için yeterince fazlaydı.

“Yamasuke, benimle gelmek ister misin?”

Peki, bu benim düşündüğüm ‘takip’ planından biraz daha farklıydı ama… Her neyse. Anlaşılan, bu doğada dönen büyü, ruh ya da adı her ne ise sanırım şu an ikimizin de aynı ortak düşünceye varmamızı mı sağlamıştı? Doğa gerçekten çok garipti. Peki, bu teklifine direk atlamam doğru muydu? İçgüdülerimde onu takip etmem yolunda olsa bile şüpheye düşmedim değil. Madem daha deminki davranışlarına göre yargılarsam çıkardığım sonuç bana hiç güvenmediği yönündeydi, niye beni yanında kabul etsin? Bunun sonucu çok basitti. Beni savaşmak için istiyordu, yanında bir destek bir adam için. Ama onu uzaktan takip etsem dahi hiçbir şey değişmezdi. İçimdeki sezileri, koruma isteğimi bastıramadığım sürece hangi konumda olduğum fark etmezdi. Tüm yollar ayni kapıya çıkıyordu. Tabii ki hayatta başka seçeneklerde vardı ama seçimimin bu elf üzerinden olacağı kesinleşmişti. Ona baktığımda yine şu garip hareketlerine başlıyordu, ne diyebilirdim ki. Onu uzaktan görsem bir savaşçı olacağını asla aklımın ucuna getiremezdi. Gerek konumumuz, gerek cinsimiz, gerekse geçmişimizin getirdiği bir şeylerdi bunlar. Bizi kendi doğamızdan çıkarır vahşete iterdi. Gerçek savaş o zaman başlardı, hani içimizde yaşadığımız ama dışarıya hiç vuramadığımız. Madalyonun bir yüzü hiç savaş sevmez iken, diğer tarafı kana susamıştı. İşte hangisi baskınsa ruhunuz ona dönüşürdü, içeriden çürüyen bir elma hesabı.

“Varım. En azından gereksiz yere daha fazla kemiğini kırmazsın.”

Sesim her zamanki gibi kendine güvenir çıkardı, bazen yalanlarımda bile. Emin olmadığım şeye söz vermeyi seven biri değilim, sözümü ise canim pahasına tutardım. Öyle sanırdım en azından. Ayağa kalktım yeniden, uyuşmuş vücuduma aldırmadan içeri odaya doğru ilerledim. Hani yemek pişen yere, mutfağa. Balıkların bizi beklediği yere. Yoksa unutmuş muydu yemek konusunu. Daha yeni baygınlıktan kalkmıştı yemeği unutursa bir iki saate kalmaz yeniden bayılırdı. Neyim ben hasta bakici mi? Sağlıklıyken kendine bakmayı öğrenmeli.

“Hadi içeri, yemek yiyelim…”

out: gomenasai o.O dün gitti sandiydim olmamiş.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 25, 2010 6:16 am

“Varım. En azından gereksiz yere daha fazla kemiğini kırmazsın.”

Duraksadı. “Herhalde onu bakıcılık için çağırdığımı düşünmüyor?”Derin bir nefes aldı.

“Hadi içeri, yemek yiyelim…”

Yemek? Onun içeri girmesini izlerken ne diyerek dışarı çıktığını hatırladı. Ups! Hafifçe gerindi ve şahinine doğru kolunu uzattı. Şahin büyük bir uysallıkla koluna kondu. “Stacia.” Diye mırıldandı. O nereye gitmesi gerektiğini bilirdi. Şahin hızla havalanırken, Esel İlphukiir’e baktı. Sevgili atı hala rahat bir biçimde gezinmekteydi. Şahin gözden kaybolunca, Yamasuke’nin peşine içeri girdi. Mutfak diye tahmin ettiği yere girerken kokular yüzünden durdu.

“Bu da ne?”Kokular midesini kaldırırken, yüzü kasıldı. Hızla içer girdi ve:

-“Ne yapıyorsun sen? Bu koku da ne?”
Aslında o kokuyu bilirdi. Her gün koklamak zorundaydı onu. Çürümüş bir zindanda, karşısında yemişlerdi hayvanları. Eli ağzına gitti. Yerken kırılan kemiklerin sesleri, orklardan tiksinmesine neden olmuştu. Titredi ve Yamasukeye baktı. Ona güvenip güvenemeyeceğini düşündü.

Birkaç adım geri çekildi ve hayatında ilk kez de olmasa korktuğunu hissetti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 25, 2010 7:27 am

İçeri geri döndük, hani şu bir süredir yaşamakta olduğum küçük tahta kulübeye. Ormanın derinliklerinde kimsenin beni bulamayacağını uygun gördüğüm, yaşlı ağaçlar dualarımı duyarcasına örtmüş, nemden uzak ama suya bir o kadarda yakin o çalı çırpının bulunduğu boşluk alana inşa etmenin hem yorgun hem de tatlı keyfi. Ne diyebilirdim ki ‘benim’ dediğim bir mekân, yine de garip gelecektir ki buraya o kadarda bağlanamamıştım. Ben hemen hemen hiçbir yere bağlanamam, dolaşmayı severim. Bir gezginin ruhunu taşıyor olabilirim içimde, yinede insanin yaptığı ve kaçamadığı bazı seçimler, elbette yönlendirecek başka yerlere. Herkesin hayatında bir kez olan bir durumdur bu. Ufakta olsa, hayatınızı çok etkilememişte olsa, bir yerde elbet dışarıdakilerin de etkisiyle bir seçim diğerine göre daha da belirli olur ve ruhsal baskı o seçimi seçmenizi sağlar yahut neden olur. Biraz karışık elbet. Kısacası seçmeyi isteseniz de istemeseniz de yaşamınızda siz karar vermeden seçilenler vardır.

“Ne yapıyorsun sen? Bu kokuda ne?”

Balığın pişerken çıkan kokusu, biraz ölüm elbet ruhu yanarken, birazda lezzet. Bu iş tamda yukarıda anlattığım gibiydi anlayanlar için ama benim artık vejetaryen olmamam aslında başlı başına bir şefim değildi, birçok olaylar sürüsünün birbirine bağlanmasından oluşan bir zincirin halkalarından biri, hakta halkalarından birinin bir parçasıydı sadece. Ama elbet dengeye hala inanıyordum ve saygım vardı, bu konularda herhangi bir düşünceye. Şimdi oturup da bu olaylar sürüsünü anlatmam saçma ve gereksizdi, öncelikle uzun zaman alırdı çünkü bu olay benin doğumumdan bile binlerce yıl önce başlayan bir süreçten geçmişti, hatta bu olayın çıkışını anlatmak için milyonlarca yıl geriye gitmem lazımdı. Beklide aynen söyle başlamalıydım ‘milyarca yıl önce yıldızların bir araya gelerek patlamaları…’ falan gibisinden bir şey. Dünyamızın oluşumu ve tüm tarihi. Hâliyle birçoğunu bende bilemezdim. İşte bu nedenle gereksizdi. İnsanin böyle bir şeyler dinlemesi sıkardı da. Kimse kendi işine yaramayacak boş bir bilgiyi, başkasının hayatından kesitleri, onu ilgilendirmeyen bir hayvanin ölüşünü dinlemek istemezdi muhtemelen. Sadece konu geldikçe bahsi açılırdı, böylece tıpkı bulmaca parçaları gibi rayına oturur, önemli kısımlar ortaya çıkardı. Ve en son neden ise benim kendi hakkında bahsetmeyi pek sevmeyen biri olmamdı. Benim mahremime benden başkası girmesin gibiydim, duygularımı yeri gelince gösteririm nasıl olsa.

"Balık. Balık pişiriyordum. Balık yiyeceğiz."

Daha deminki cümlemde yahut en azından söylediğim kelimelerde üç kere ‘balık’ lafının geçmesi ilginçti gerçekten. Pek açıklama yapmayı sevmeyen biri olduğum kesin değil mi zaten? Çok normal ve sade konuşmuştum. Uzun konuşmayı sevmeyen biri olabilirim ama en azından kaba sert ve ‘aşırı derecede öz’ konuşmazdım. Ama zaten ne olduğunu anlamıştı ki yüzü gayet bulantılı bir şekil almıştı. Elinle ağzını kapamıştı ve gözlerindeki korku sanki bu öldürülen balıkmışçasına derin ve acılıydı. İşte o an bende afalladığımı hissettim. Ne söylesem garipti kendimi sanki bu karşımda duran elfi de öldürmüş gibi hissetmeme neden olmuştu. Suçluluk duymadım ama onun bu acılı hali ile tam bir şaşkınlığa gömülmüştüm.

"Balık yemekle sorun olmaz, hem protein almazsan iyileşemezsin."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Ağus. 25, 2010 7:43 am

"Balık. Balık pişiriyordum. Balık yiyeceğiz."

Ööğğ! İğrenç. Resmen bir hayvanı öldürdü, kesti, biçti, kızarttı ve afiyetle yiyecek. Doğranın kendisi bile ölmüş birine böyle acı çektirmezdi. O ise öldürdüğü şey yüzünden vicdan azabı duymuyor gibiydi. Sonuçta o balığında bir ailesi vardı. Yaşaması gereken bir hayatı vardı. Bir hayvanı öldürmek aynen akıllı olarak nitelendirilen, (insan, cüce ya da elf olsun) bir canlıyı öldürmeye benzer. Eğer o hayvan için vicdan azabı duymazsan, öldürdüğün hiçbir şey için duymazsın.

"Balık yemekle sorun olmaz, hem protein almazsan iyileşemezsin."

Hadi ya bunca yıl ben nasıl yaşadım?” hırsla söylenmişti bu sözler. Eli tekrar ağzına giderken, balığı yemekle sorun olmayacağını düşünen kişiye baktı.
Daha fazla dayanamayacağını hissedip dışarı çıktı. Tam ayağı çimlere basacakken geri döndü ve içerdeki elfe seslendi.

“Kendi yemeğimi kendim hazırlarım.”

Sonra hızlı adımlarla yiyebileceği bitkileri bulmaya gitti. Aslında kendisi daha çok meyve ağırlıklı beslenirdi. Çünkü bitkilerin de yaşadığına inanırdı. Yinede hiç olmazsa bitki yemek zorunda olduğunun farkındaydı. Yerdeki bitkiyi görünce durdu ve gülümsedi.
“Anlaşılan tokat için intikam zamanı gelmiş.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 26, 2010 6:04 pm

Çok saçma bir hareket değil miydi şimdi bu? Et yemiyor olabilir ama bu kaba davranışları ani tavrı, gereksiz şeyleri sergiliyordu. Bağrınıp çığırındı resmen, gerçekten sinirlenmiş yahut hoş bulmamış olmalı. Kendisini örnek vermesi de yeterince kötüydü, balık yeseydi daha güçlü bir bünyesi oluru. Madem hiçbir ölüm istemiyor neden bir savaşçıydı, yoksa bu zamana kadar hiçbir savaşta bir canlıyı öldürmedi mi? Neyse bu alakadar olduğum bir konu değildi en azından, sonrası için gerekli olacak olsa bile.

O ot toplamaya çıkadursun, ben de önümdeki lezzeti balıkların tadına bakıyordum. Bazen durup bir kendime bakmam gerekiyor, ne zaman bu kadar vahşete alıştım diye. Ama bu bana bir şey kazandırmaz. Ot yemekte ona bir şey kazandırmaz, yeşillikleri sevmediğimden değil. Ben de çoğu zaman balık yerine tercih ederdim. Ama güçlü olmak zorunda olduğumuz zamanlarda işe yarardı.

Kapının ani bir şekille açılması ile içeri girdi. Üstü biraz toz toprak içindeydi, anlaşılan otları toplamak onun içinde o kadar kolay olmamıştı. Kafamı kaldırıp bakmadım, sadece göğüs hizasını görüyordum. Elimdeki son baliğin etlerini kılçıklarından ayırıp ağzıma atarken –ki bu ona büyük ihtimalle iğrenç geliyordu- Önüme biraz topraklı birazda yeşillikli bir ot yığını koydu. İşte o zaman kafamı kaldırıp ona ‘ne şimdi bu, bunu mu yiyeceğiz’ tarzı bir bakış fırlattım.

out: aklima hiç bişiy gelmiyore....
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 26, 2010 7:56 pm

Esel, içeri girdiğinde onun balık parçalarını ağzına attığını gördü. Öğğğ! Sonra toparlandı. Otları masanın üzerine koymuştu. Bu sırada Yamasuke’nin onlara attığı bakışı görünce, “Otu direk yemeyeceğimizi biliyordur.”
Üzerindeki tozları silkeledi ve otları tekrar alıp mutfakta onları hazırlamaya koyuldu. Yemek yapmak güzel bir şeydi. Hızlıca yaprakları yıkadı ve her şeyi ayarladı. Güzel bir şekilde tabağa yerleştirdi. Tabi Yamasuke’ninkinin içinde özel bir tane daha vardı. Hafifçe gülümsedi. Yaptığı mantıksızca olabilirdi ama o hareket bünyesine vermediği kadar zararı gururuna vermişti. Tabakları aldı ve özel bitkili tabağı onun önüne koydu. Sonra kendiside onun karşısına oturdu.
“Al işte yemek bu.” Tabi balık parçaları hala masadaydı. Yüzünü buruşturdu ve tabağındaki yaprak sarmasına benzeyen yemekten bir parça ağzına attı. Ardından gözlerini Yamasuke’ye dikti.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 26, 2010 10:35 pm

Tek tek hareketlerini izledim. Aceleci bir şekilde otları aldı. Yüzünde garip bir ifade vardı ama çok takmadım. Bu bana yapacağı herhangi bir şeyde olsa fark etmezdi. Biraz sinsilik biraz fazla mutluluk gibi bir ifadeydi. Benim ‘Balık yiyemiyorsan aç kal.’ Tavrım onu pek etkilememişti, böyle olması iyiydi. Bir de etkilenip çekip gidebilirdi. Dışarısı… Soğuk ve gece çökmek üzere. Sıkıntı ile dirseğimi masaya koyup çenemi de masanın üstüne dayadım, gözlerim küçük pencereden dışarıdaki bir şeyleri ararken. Hava akşam karanlığına daha yeni yeni alışıyordu, güneş bir elveda daha demeden önce hafif kırmızı bir renkle gideceğini duyuruyordu. Bu saatlerde dışarısı gece çıkmaktan daha tehlikeliydi, geceleri ormanda yaşayan diğer varlıklar rüyalar âlemine giderdi. Yanından geçseniz bile o yorgunlukla, tabii ki siz uğraşmadıkça, saldırmaya bile çabalamazlardı. Ormanın en sakin olduğu saatler. Ama o zamana kadar yaklaşık üç saat filan olmalı.

Um... Hey!

İşte yine adini unutmama rağmen ona seslenmeye çalışıyorum. Benim için adlar çok önemli değil. Ama böyle davranırsam da sorun çıkacak gibi. Adını bir an önce öğrensem iyi olur. O ise benim seslendiğimi duymamış olacak ki yahut bilerek, çevirip bakma temessülünde bulunmadı. Nasıl davranacağımı pek bilemiyor olabilirdim ama yinede bana yukardan bakıyor tavrına girmesi pek hoşuma gitmemişti. Büyük bir zevk aldığı işi, yemek yapmayı, bitirdi ve bitkileri iki ayrı tabağa güzel görünecek şekilde yerleştirdi. Otları renk renk ayırmış ve tabakta güzel bir birleşim oluşturmuştu. Yemekten gelen güzel kokuları, ağzıma atınca nasıl bir tat geleceğinin ön belirtisiydi. Belli ki bu işi gerçektende iyi yapıyordu, savaşçılığından bile daha fazla. Tabağı önüme koyarkenki mutluluğu bile fazla göze batıcıydı. Diğer sandalyeyi sertçe kendine çekerken çıkan kulak tırmalayıcı ses altında ağır hareketler ile oturdu. Fazlasıyla sessiz olduğunu düşündüm ya da sakin. Önümdeki ince, dal görünümlü duran otu alıp yavaşça ağzıma attım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimePerş. Ağus. 26, 2010 11:37 pm

“Düzgün olanı attı ağzına.” Diye düşündü Esel. Tabaktaki yiyeceklerin çoğu düzgündü sadece birinde özel bir şey vardı ki bu karşısındaki elfi tokat sırasında yanan canından daha fazla yakacaktı.
“Ateşe ateşle karşılık.” Düşünceler hızla zihnini karıştırırken, ağzına bir tane daha attı.
“EE! Beğendin mi? Yoksa canlı varlık yemeyince kesmiyor mu seni?”

Söyledikleri kırıcı olabilirdi fakat Esel, çok fazla şey görmüştü bu konuda. Önceleri ister et yesin ister başka şey, önemsemezdi ve rahatsız da olmazdı.
Duraksadı. “Önceler.” Eski kişiliğinden kalanlar… Rahat yaşamını özlemişti doğrusu. Asla huzur bulamamak, yüreğindeki boşluğu hissetmek hiç hoş değildi.

Tekrar bakışlarını karşısında oturan elfe çevirdi. “Acaba onun ne gibi bir hikâyesi var?” bunu ona soracaktı tabi ki de fakat önce onun içinde özel bir bitki parçası olan sarmayı yemesini bekliyordu.
Kendi ağzına bir tane daha attı. Derin bir nefes alıp yüzündeki duyguları sildi ve elf soğukluğunun arkasına saklandı.
Bardaktaki sudan bir yudum aldı. “Acaba bu iş intikam yarışına girer mi?” diye düşündü. “Sürekli birbirimize bunlardan yaparsak…” durdu ve intikamından vazgeçti. Tam yemek konusundaki gerçekleri ona anlatacaktı ki, doğru olanını ağzına attığını gördü. “Tam da zamanı.” Diye düşünerek hızla ayağa fırladı ve ağzı yanmaya başlamadan elfe bitkinin ilacını getirmeye gitti.

Bitki yakıcı bir tat bırakırdı ağızda. Suyla bile geçmezdi. Su sadece daha çok yakardı. Mutfakta hazırladığı içeceği bardağa koydu ve elfe getirmek için içeri yanına gitti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeSalı Ağus. 31, 2010 10:03 pm

Merak. Garip hislerden biri. Bazen istemeseniz dahi sizi yakalar, hapseder. Normalde hep onu uzak tutan biri olsam bile anlaşılan bu sefer beni hedef almıştı. Lokmaları yavaş yavaş çiğnerken, onun o beyaz saçlarını savururcasına girdiği ‘üstün olma’ tavrı, davranışları, buraya geliş nedenini açıklayan, çok eskilerden başlamış ve hala devam eden o uzun geçmiş hikâyesi… Kendimi bir kazanın içine düşmüş gibi hissediyorum yahut diğer bir dille elim kolum bağlı gibi. Ev benim, ormanı ondan daha iyi biliyorum, kesinlikle daha sağlıklıyım, yan, şartlarım ona göre yeterince iyi. Ama neden kendimi böylesine zincirli bir köle gibi hissediyorum, geçmişte, kaçmadan önce hissettiğim gibi. Hiçbir zaman kaçamayacak mıyım hislerimden?

“Ee! Beğendin mi? Yoksa canlı yememek kesmiyor mu seni?”

Canlı yemek için kendimi hiçbir zaman zorlamadım veya tersi içinde. Ama ben ne yapabilirim ki. Belki benim yaşadıklarımı yaşamadı yahut kat kat fazlasını gördü. Bu onun tercihidir tabii ki. Ama geçmişimi anlatarak ve oradan neden et yediğimi söyleyerek can sıkmak ya da zaman almak bana göre değil. ‘tçh’ Kafamı kaldırıp ona sinirli karışımı bir bakış fırlattım ‘benimle uğraşma artik!’ tarzıydı. Ama ona döndüğümde onunda kafasının öne eğik olduğunu gördüm, bana değil önüne bakıyordu. Yemeğe bakıyordu ama ayni zamanda da ona bakmıyor gibiydi, düşünlere dalmıştı ve yüz ifadesi ciddileşmişti. İşte merak duygusu bir kez daha benle uğraşıyordu bu noktada. O tekrar başını kaldırıp bana bakıyor olduğunda ise çoktan o sinirli yüz ifadem gitmiş şaşkın biri almıştı. Gözlerini bana diktiğinde kafamı az buçuk afallamış bir şekilde yana çevirdim.

"Uğraşmasana."

Yemek yemeğe devam ettim, ağzımı doldurup konuşmamak, saçmalamamak için. Biraz telaşlandım mı fazlasıyla saçmalardım. Bu nedenle uzun bir süre önce kendime önemli bir şey olmadığı sürece konuşmamam gerektiğime dair söz verdim. Tam ağzıma diğerlerinden daha farklı görünüşlü bir bitkiyi atim, bir anda sandalye çekme sesi duydum. Kalkıyordu ancak daha henüz yemeğini bitirmemişti. Çiğnerken birden bire ağzımın içinde bir şeyler olduğunu hissettim. Acı, acı bir tattı bu. Acıdan nefret ederdim. Ağzımı açıp dilimi dışarı sarkıtarak soğutup acıyı geçirmeye çalıştım ama gitgide daha çok yanıyordu. Ne kadar komik bir görüntü oluşturuyorsam da inanın bana bu bitkinin acı tadı ondan bile kötüydü. Su, su… Acilen su içmeliydim. Su ve yoğurt açıyı alırdı değil mi? Önümdeki boş bardağı alıp acele ile su doldurdum. Direk boğazıma diktim. Birkaç saniyede bardaktaki tüm su bitmişti. Bu soğuk sıvının boğazımda akışı ile daha da çok yanmaya başladım.

"Lanet olsun!"

Bardağı o can haliyle duvara fırlattım. Duvara sert ve hızlı bir şekilde giren cam bardak anında tuzla buz oldu ve evin her yerine küçük parçalar halinde dağıldı. Nerde şu elf? Eminim bunu yapan oydu bu yüzdende ortalıktan kaybolmuştu. Şu işe bak ben onun hayatini kurtarayım, o çok önemli bilgilerini kurtarayım, peki onun bu yaptığı ne şimdi. Eşek şakası desen hiç değil, intikam desen neyin intikamını alıyor ki, onu burada zorla tutmamın mı? O bir yanıma gelsin bunu ödeyecek. Öeahh… Acı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Jenny Klaus
Savaşçı | Ulak
Jenny Klaus


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 11/08/10

Karakter
Silah: İki Kılıç
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue75/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (75/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeSalı Ağus. 31, 2010 11:44 pm

“Kesin bunun için kavga edeceğiz.” Diye düşündü Esel mutfaktan hızlıca çıkarken. Elindeki bitkinin acısını geçirebilecek tek şeyi elfe getirmek için adımını attığı an yerdeki bardak parçalarını gördü. “Öf!”

“Al bunu iç. İyi gelir. Hatta acısını dindirebilecek tek şey bu!”

Bardağı elfin yüzüne doğru uzattı. “Eğer bunu kırarsa tekrar hazırlamak zorunda kalacağım. Bazen kendi davranışlarıma bile şaşırıyorum.”

“Sakın kırma bardağı ve iç şunu.”

Hala bardağı uzatıyordu elfe doğru. Canı gerçekten de çok yanıyor olmalıydı. Görünüşe göre su da içmişti. “Acı dayanılmayacak kadar çok olmalı. Ama şimdi bu iyi gelecek. Bir anda buz yutmuş gibi bir serinlik gelecek.” Diye düşündü elfin kızarmış suratına bakarken.

“Üzgünüm.” Diye mırıldandı elfin eline tutuştururken bardağı. Birkaç adım geri çekildi ve olacakları beklemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Yamasuke Eiji
Ranger | Kaçak Elf
Yamasuke Eiji


Erkek Mesaj Sayısı : 86
Kayıt tarihi : 10/08/10
Lakap : Toubousha

Karakter
Silah: Ok/Dagger
Rp Puan:
---Uyanış--- Left_bar_bleue98/100---Uyanış--- Empty_bar_bleue  (98/100)

---Uyanış--- Empty
MesajKonu: Geri: ---Uyanış---   ---Uyanış--- Icon_minitimeÇarş. Eyl. 01, 2010 12:25 am

O utanmaz bir şekilde sırıtarak içeri gelmişti. Şu anda o kadar kızgınım ki o suratını ellerimle parçalardım eğer acı ot yüzünden kıvranıyor olmasaydım. Elindeki, kırdığım cam bardağın aynı şekillisinin içindeki su benzeri garip bir sıvıyı içmem için diretiyordu. Büyücü filan olmadığını sanıyorum ama ya öyle ise? Son bir caba ile bardağı aldım. Bu bardaktaki şey acıyı arttırıyor olsa bile fark etmezdi, zaten acı yavaş yavaş daha artıyordu. İlle velâkin geçiriyor ise o zaman iyi olurdu. Ama mademki böyle bir şey yaptı niye panzehirini de bana versin ki?

Elimdeki bardağı, az önce büyük bir yanılgı ile suya da yaptığım gibi içtim bir dikişte. Biraz kötü bir tadı vardı tıpkı bir şeyin içine tuz yerine şeker atılmış da tekrardan hata anlaşılıp tuz konulunca oluşan tattaki gibiydi. Tam ben bu pek işe yaramıyor diye düşünürken boğazımda bir anda bir serinlik geçti. Tıpkı karı aniden yuttuğunuzda nasıl ağzınız bir garip olur beyniniz donar, aynen onun gibiydi. Beklide biraz daha farklıydı, yaşamadan pek anlatılamayanlardan gibi. Biraz berbat bir his olsa bile rahatlatmıştı. Artik ağzımda acıdan pek iz kalmamıştı. Derin bir nefes alırken acı ve acı duygusundan ne kadar nefret ettiğimi düşündüm.

“Üzgünüm.”

Kızgınlıkla döndüm ona doğru. Neydi o, kendini küçük bir çocuk mu sanıyordu bu hala? Eşek şakası yaparken durup da düşünmesi gerekmez miydi acaba. Büyüdüğünün farkına varıp da olgunlaşmamış mıydı? Bir gün kazara birisini öldürürse de ayni tek kelimeyi mi söyleyecekti? Ne düşünüyordu hakikaten? Ona kızgın bakışlar atarken bile beynimin içinden türlü sorular geçiyordu durmadan. O ise üzgünden çok durgun bir ifade takılmıştı. Söyledikleriyle davranışları bir tutsaydı bari.

"Sen ne, neden böyle… ?"

Kızgındım ama durumu fark ettim. Evet, belki o yaptığından pişman değildi. Ama şu anda bu kızgınlıkla üzerine atlamam hiçbir işe yaramazdı. Onu öldürsem belki kimsenin ruhu duymazdı yinede onu öldürmekten kazanacağım bir yanda yoktu. Siniri bırakıp mantıklı düşünmeliydim. Derin derin nefes adlim, siniri atarmış.

"Her neyse… Niye bana davranışların bu şekilde? Açıklar mısın?"

Eski ahşaptan olmasına rağmen hala sağlam olan sandalyeyi çektim yere sürtüp korkunç bir ses çıkararak. Oturup bakışlarımı ona diktim sert ve açımsız bir şekilde. Sinirlerim azda olsa yatışmıştı ama her an patlayabilirdim. Umarım sözcüklerini dikkatli seçer yoksa üzerine atlarım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
---Uyanış---
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Fantastik Bir Dünyada RPG :: Elfler Diyarı :: Lanetli Orman :: Cennetin Dibi-
Buraya geçin: